Diyarbakır'da geçtiğimiz yıllarda 'timsah paniği' haberleriyle gündeme gelmişlerdi... Onlara 'canavar' da dediler, 'Fırat Kaplumbağası' da. Diyarbakır'ın tarihi surların bitişiğinden, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Hevsel Bahçeleri’nden geçen Dicle Nehri’nde yaşayan 3 su samuru bugün görüntülendi.
'Güneydoğu’nun kuş cenneti' olarak bilinen Hevsel Bahçeleri’nin içinden,Dicle Vadisi ile Kırklar Dağı arasından geçen Dicle Nehri’nde yaşayan, 2’si anne ve yavrusu olmak üzere 3 su samuru görüntülendi. İnsan boyunu aşan kamışların arasından, gün batımı sırasında ortaya çıkan 3 su samuru, bir süre suda yüzdü. Yavru su samurunun annesinin yüzmesini izleyip, taklit ettiği görüldü. Anne su samuru sırtüstü yüzdüğü sırada yavru su samuru karnına çıkıp süt emdi. Daha sonra su samurları kamışların arasına girip, gözlerden kayboldu.
'TİMSAH' İDDİASI YAYILMIŞTI
Kedi gibi bıyığı, testere gibi keskin ön dişleri ve suda dümen vazifesi gören uzun kuyruğuyla hem karada hem de suda yaşayan bir memeli olan su samurunu, 1990’lı yıllarda gören bölgedeki çiftçiler, bunları timsah sandığı için Dicle Nehri’nde timsah olduğu iddiası yayılmıştı. O yıllarda bu dedikodunun sık gündeme gelmesi üzerine 2004’te bazı kişiler sazlıklarda timsah avına bile çıkınca ’Dicle Nehri’nde timsah paniği’ başlığıyla haberler çıkmıştı.
Akademisyenler, bunun üzerine bölgede timsah olmadığını açıklarken nehirde ’Fırat Kaplumbağası’ olabileceğini söylemişti. Ancak daha sonra ’timsah’ ya da ’canavar’ olarak lanse edilen yaratığın su samuru olduğu ortaya çıkmıştı.
'CİDDİ BİR ÇALIŞMA YOK'
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Coşkun, şimdiye dek Dicle Nehri ve Türkiye’de su samurlarıyla ilgili ciddi bir çalışmanın olmadığını vurguladı. Dicle Nehri’nde su samurlarının görüntülenmiş olmasından son derece memnuniyet duyduğunu anlatan Coşkun, su samurlarıyla ilgili şu bilgileri verdi:
"Su samuru koyu kahverenginden kestane rengine kadar değişen kürke sahiptirler. Baş kısımları daha koyudur. Karın kısımları daha açık renklidir. Boyun bölgesi beyazımsıdır. Kafaları düz ve geniştir. İyi gelişmiş bıyıkları vardır. Bıyıklarını duyu organı gibi kullanırlar. Kalın ve kasımsı kuyruğa sahiptirler. Bacaklar kısa, ayaklar geniş ve perdeli, tırnakları güçlüdür. Gözler ve kulaklar küçüktür. Kuvvetli işitme ve koku alma duyusunda sahiptir. Diş formülleri 3.1.4.1./3.1.3.2. şeklindedir. Baş ve beden uzunluğu 55-95 santimetre, kuyrukları ise 30-55 santimetre kadardır. Ağırlıkları 5-12 kilogram kadardır."
Prof. Dr. Coşkun, su samurlarının nehirler, göller, su birikintileri, tatlı su kenarları, mağaralar ve su ortamlarında veya kıyısal bölgelerde, kıyıya yakın çalılar ve otların arasındaki doğal korunaklarda ya da kendisinin açtığı oyuklarda yaşadıklarını da belirtirek, "Alacakaranlıkta ve gece aktiftirler. Tek başına yaşarlar, ancak anne yavrularıyla birlikte kalır. Eşler arasında sıkı bir aile bağı bulunmaz. Anne, yavruların avlanmayı daha iyi öğrenmelerini sağlamak için su içerisinde onlarla oyun oynar. Erkekler, dişilerini ve yavrularını iki yanına alarak yüzerler. Bu sırada sadece başlarının bir kısmını burun ve gözlerini suyun dışında tutarlar. Su altında 4- 10 dakika kalabilirler. Karada dinlenir, su içinde besin ararlar. Günde birkaç kez beslenir ve bir kilograma yakın besin tüketirler. Besin olarak daha çok böcek, yengeç, salyangoz, balık, kurbağa, sukuşları ve yumurtaları ile küçük memeli ve sebzeleri tercih ederler. Balık ağlarına ve balık üretim tesislerine zarar verdikleri gerekçesiyle balıkçılar tarafından hoş karşılanmazlar. Susamurları doğada hasta ve zayıf olan organizmaları tüketerek, doğal dengenin korunmasında önemli katkı sağlarlar" dedi.
Nesli tükenme noktasına gelmiş olan su samurların avlanılması yasaklanarak, Uluslararası Doğayı Koruma Derneği (IUCN) tarafından nesli tükenen ve koruma altına alınması gereken türler kategorisine alındığını da söyleyen Prof. Dr. Yüksel Coşkun, "Samurlar su sağlığı ve kıyı çevresi sağlığı için gösterge türlerdir. Çevrenin kirletilmesi ve bozulması ile karasal habitatlarının daraltılmasına duyarlı hayvanlardır. Nehir kıyılarının ıslahı, nehirlerin yoğun kullanımı, kirlenme ve aşırı avlanma samur popülasyonunun azalmasına sebep olmaktadır. Değerli ve kaliteli kürkleri için insanlar tarafından avlanmaları nedeniyle dünyada olduğu gibi Türkiye’de de soyları tehlike içine girmiştir" diye konuştu.
'TİMSAH' İDDİASI YAYILMIŞTI
Kedi gibi bıyığı, testere gibi keskin ön dişleri ve suda dümen vazifesi gören uzun kuyruğuyla hem karada hem de suda yaşayan bir memeli olan su samurunu, 1990’lı yıllarda gören bölgedeki çiftçiler, bunları timsah sandığı için Dicle Nehri’nde timsah olduğu iddiası yayılmıştı. O yıllarda bu dedikodunun sık gündeme gelmesi üzerine 2004’te bazı kişiler sazlıklarda timsah avına bile çıkınca ’Dicle Nehri’nde timsah paniği’ başlığıyla haberler çıkmıştı.
Akademisyenler, bunun üzerine bölgede timsah olmadığını açıklarken nehirde ’Fırat Kaplumbağası’ olabileceğini söylemişti. Ancak daha sonra ’timsah’ ya da ’canavar’ olarak lanse edilen yaratığın su samuru olduğu ortaya çıkmıştı.
'CİDDİ BİR ÇALIŞMA YOK'
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yüksel Coşkun, şimdiye dek Dicle Nehri ve Türkiye’de su samurlarıyla ilgili ciddi bir çalışmanın olmadığını vurguladı. Dicle Nehri’nde su samurlarının görüntülenmiş olmasından son derece memnuniyet duyduğunu anlatan Coşkun, su samurlarıyla ilgili şu bilgileri verdi:
"Su samuru koyu kahverenginden kestane rengine kadar değişen kürke sahiptirler. Baş kısımları daha koyudur. Karın kısımları daha açık renklidir. Boyun bölgesi beyazımsıdır. Kafaları düz ve geniştir. İyi gelişmiş bıyıkları vardır. Bıyıklarını duyu organı gibi kullanırlar. Kalın ve kasımsı kuyruğa sahiptirler. Bacaklar kısa, ayaklar geniş ve perdeli, tırnakları güçlüdür. Gözler ve kulaklar küçüktür. Kuvvetli işitme ve koku alma duyusunda sahiptir. Diş formülleri 3.1.4.1./3.1.3.2. şeklindedir. Baş ve beden uzunluğu 55-95 santimetre, kuyrukları ise 30-55 santimetre kadardır. Ağırlıkları 5-12 kilogram kadardır."
Prof. Dr. Coşkun, su samurlarının nehirler, göller, su birikintileri, tatlı su kenarları, mağaralar ve su ortamlarında veya kıyısal bölgelerde, kıyıya yakın çalılar ve otların arasındaki doğal korunaklarda ya da kendisinin açtığı oyuklarda yaşadıklarını da belirtirek, "Alacakaranlıkta ve gece aktiftirler. Tek başına yaşarlar, ancak anne yavrularıyla birlikte kalır. Eşler arasında sıkı bir aile bağı bulunmaz. Anne, yavruların avlanmayı daha iyi öğrenmelerini sağlamak için su içerisinde onlarla oyun oynar. Erkekler, dişilerini ve yavrularını iki yanına alarak yüzerler. Bu sırada sadece başlarının bir kısmını burun ve gözlerini suyun dışında tutarlar. Su altında 4- 10 dakika kalabilirler. Karada dinlenir, su içinde besin ararlar. Günde birkaç kez beslenir ve bir kilograma yakın besin tüketirler. Besin olarak daha çok böcek, yengeç, salyangoz, balık, kurbağa, sukuşları ve yumurtaları ile küçük memeli ve sebzeleri tercih ederler. Balık ağlarına ve balık üretim tesislerine zarar verdikleri gerekçesiyle balıkçılar tarafından hoş karşılanmazlar. Susamurları doğada hasta ve zayıf olan organizmaları tüketerek, doğal dengenin korunmasında önemli katkı sağlarlar" dedi.
Nesli tükenme noktasına gelmiş olan su samurların avlanılması yasaklanarak, Uluslararası Doğayı Koruma Derneği (IUCN) tarafından nesli tükenen ve koruma altına alınması gereken türler kategorisine alındığını da söyleyen Prof. Dr. Yüksel Coşkun, "Samurlar su sağlığı ve kıyı çevresi sağlığı için gösterge türlerdir. Çevrenin kirletilmesi ve bozulması ile karasal habitatlarının daraltılmasına duyarlı hayvanlardır. Nehir kıyılarının ıslahı, nehirlerin yoğun kullanımı, kirlenme ve aşırı avlanma samur popülasyonunun azalmasına sebep olmaktadır. Değerli ve kaliteli kürkleri için insanlar tarafından avlanmaları nedeniyle dünyada olduğu gibi Türkiye’de de soyları tehlike içine girmiştir" diye konuştu.
0 Yorumlar