Ayten AVDAN :ÖLÜM ŞARKISI


Çok kıymetli Kaya Haber okurları
sizler ile yazılarımla güzel ve acı dokunuşlar yaşayacağız ben mutluyum sizlerde keyif alırsınız diye umuyorum sevgilerimle Üflenen bir mum gibi; o kadar kesik söndü umutlarım, ümitlerim... Karanlık yollarda yalpalamak gibi sersemce bilmeden aramak. Ama neyi? Kalbim ve ruhum o kadar ezgin ve yorgun ki; yıldızların bile ışığı yetmiyor. Doğru ya, güneşi elimize alıp o kadar yürümeye alışmışız ki. Yüreğimde gökkuşağının renk cümbüşünü taşırken birden gecenin karanlığı bastı. Sabahı bekleyeceğim elbet baş ucumdaki aydınlığın umuduyla. Yüreğimdeki düğümle hayata bağlanmaya çalışmak; gemici düğümü kadar zor çözülür değil. Anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık... Ve ben o bahtiyarlıkta kaybolurken yoruldum sevgili. Anlamaya çalışıyorum gideni ve geleni. Hasta bir ruha mı delalet bunlar yoksa ölen bir ruha mı? Öyle ya umudu cebin de taşıyan herkes gibi tenha bir yalnızlık bu belkide. Ama yar... Yar, yar'dın; çatlattın sen beden ve ruhumu. Bak güneş benden gitti, bulutlar sarmış dört bir yanımı. Ölebilirim belki sabahın seherinde, dağlarda. Rüzgar gülü gibi döndüm etrafında aşkk aşk diye... Sevgi rüzgarımı az geldi ki; aşk aşk diye haykırışımı duymadın duyuramadım. Oysa aynaya bakman yeterliydi çünkü ben kendimi senin gözlerinde bırakılı çook uzun zaman oldu. Bak şimdi hayatıma yeni bir yokuşla başlıyorum. Yeni doğmuş bir bebek kadar çaresiz değilim, ama savaşta babasını kaybetmiş çocuğun silah korkaklığını yaşıyorum. Çaresizlik türküsü dilimde... Başımı her kaldırıp gökyüzüne kaldırdığımda düşüyorum, üşüyorum. Sen sevgiden şımaran bir çocuk, ben barış türküsünü tutturan çocuk. Anlamak... Oysa uçurtmamı her seferinde umutla bağlamıştım. Rüzgar mı ters estiki hiç havalanmadı? Hep takılı düştü. Yoksa mevsim uçurtma değilde, yaprak dökümü zamanı mıydı? Yanlış zaman! Hayatın hazan mevsimiydi belkide. Yoksa martılar bana sesleriyle bukadar eşlik edebilirmi idi? Sabahın sehrinde çöpçülerin ölüm çığlığı! Sevgili sen sabahın erkenini seviyorsun ben geceyi ve esmerliğini. Sen dorukları seviyorsun, ben rüzgarla buluşan tepeyi... Kendi boşluğunda oyalanan günlerde canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyorsun sevgilim. Ben göğe bakıyorum geceden. Kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim. Sen sabahları eğilip denizi öpüyorsun, çıplağın çıplağımda. Rüzgarın dağımda olsun diyorum, esmerliğin gecemde. Ölüm; ince bir fısıltıyla geçiyor kulaklarımın ardından, ürperiyorum. Şekilsiz ama asılsız olmadığını da bilmiyorum bu fısıltının. Kara ve ıslak kamçısıyla vuruyor etime; üfleyip soğutuyor, esip acıtıyor. Kendi çelişkisinde sarıyor ruhumu,karanlık kefenine sarıyor beni. Gidenler elleriyle toplayıp gölgelerini, şenlikli bir hüzünle yok oluyorlar. Kıvrılıp kalıyorlar kalbimin en tenha yerine. Şehir çığlıkla haykırıyor ölümün şarkısını... Minarelerden mi yükseliyor o an güvercinler? İlaçlar alırız, tedaviler görürüz ölümü ertelemek için. Bazen çocukça ödüller ve cezalar yaratırız kendimize ama o yine gelir... Yeni dünyada dolansak da; kanadımızda ölüm vardı! Keşke vakitsiz yağan bir yağmur olsaydım. Sen de meyve ağacı. Tanelerimle sana usulca dokunsam sen benim senin için yağdığımı bilmeden çiçekler açsan, nasıl mutlu olurdum. Kaybediyorum öfkemi, içimde sakladığım derdimi de terk ediyorum. Çünkü biliyorum rüyaların sonu hergün aynı olmayacak. Biliyorum ben bir değil bin defa öleceğim... Bak, kuşlar uçuyor, kelebeğin coşkusuyla yar. Çocuklar kırmızı elma gibi. Ya gökyüzü; şenlik havasında her ton mavi. Oysa dünya bir yara sesiymiş ve sen o yaraya değecek ruhun gücüne sahiptin. Belkide herşeye geç kalacak kadar uzak tuttum kendimi, böyle baş etmeye çalıştım acılarımla. Ama hep yarama merhem niyetine kuş basıyorlar. Bazen hala soluma göç eden yok diyorum.Yanlış ata oynamak üzerine kurulmuş bir hayatta kuşlara imrenerek bakmak asıl kumardır. Çünkü kaybetmek istiyorsan, uçmayı göze alırsın. Kanatlarını al gel, uç gel. Seni sevdiğim zaman kuşlar katına taşınıyorum. Kanatlarını çırp ve mavi gülümseyen yüreğime doğru uç. Mum gibi erimekte onların umutları, ruhları, gelecek hayalleri. Bir boran esip götürmedi düşlerini. Rüzgarı yeryüzüne ilk merhaba dediklerinden gayrı, hiç dinmemecesine içlerinin en kuytu kıvrımlarında taşıdılar. Ama gene de içlenmediler, belki bir gün dediler. Ta ki; sessiz sitemsiz, vedasız gidene değin. Oysa o anda gökyüzünde kuşlar şarkılar söylüyor, kelebekler kanatlarıyla onlara ritm veriyordu. Meğerse yaşam bir es verme uzunluğunda bir zamana denk düşüyormuş. Sol taraflarına kanat çırpanı olmayanlar yüreği geç kalmaya antremanlıydı. O son andaki anlamsızlığa bir izah çabasına da girmediler son ana değin. Belkide bu yüzden sakladılar; mavi bir gülümseyişle doruklara bakabilme özlemlerini. Yaralarına merhem niyetine son göç mevsimlerini basmak düşmüştü onlara..
Ayten AVDAN-KHA- BURSA

Yorum Gönder

0 Yorumlar